Kişisel Yayın, Kitap Bastırmak, Kitap Yayınları, Kitap Yazmak, Self-Publishing
Kişisel Yayıncılığın Dünyaya Kazandırdıkları
Kişisel yayıncılık, günümüzde birçok yayınevinden çok daha fazla tercih edilen, kısa sürede daha fazla kitleye ulaşma şansı sunan alternatif bir çözüm yolu mu; yoksa gerçekten de kaliteli bir yazınsal eserin okurla buluşmasını sağlayan yeni bir seçenek mi? Bu konudaki tartışmalar ilk günlere göre çok daha olumlu ve yaygın bir yanıt bulduysa da hala klasik anlayıştan vazgeçemeyen yazarlar için bir muallak… Bu ikilemi çözecek yegâne yol ise bu işi hakkıyla yapan, yeni bir yayıncılık türünü başarıyla ortaya koyan kişisel yayınevlerinin ta kendisi. Ayrıca, ne kadar yeni gibi görünse de bağımsız bir yazar olarak, klasik yayınevlerinin kapısından içeri giremeyip kendi imkanlarıyla kitap bastıran efsane yazarlar da bu anlamda sağaltıcı bir yanıt verebilir.
Sözgelimi tarihe iz bırakan, adı gelecekte bile aynı hayranlıkla anılacak birçok yazar zamanında kendi eserlerini yayımlayabilmek için alternatif yollar seçmiş. Şimdi bu isimlere baktığımızda kimse onların yazarlığını ya da başarısını sorgulayamazken neden böyle bir yol seçtiklerinin yanıtı da günümüzdekinden hiç de farklı değil. Büyük yayınevleri, klasik anlayışlarının kalıplarından asla taviz vermemekte diretirken, onlarca, yüzlerce yazar iyi ya da kötü; başarılı ya da başarısız ayrımına dahi giremeden vazgeçiyor. Yazmak ticari bir çözüm ya da plan yapmakla ilişkili olmadığı için, en azından iyi olanlar için böyle bir düşünceyle yola çıkılmadığından yayınevlerinin politikası ile örtüşmeyen hamleler daha adım atmadan diskalifiye oluyor.
Oysa yazılı eseri kitap haline getirebilse belki de şu an adını andığımız yazarlar arasında bir yer edinebilecek birçok yazar adayı yolun başından vazgeçiyor. Kişisel yayıncılık bu tıkanıklığı, bu kısır döngüyü sona erdirmek adına özellikle günümüzde çok olumlu karşılanacak hamleler yaptı.
Her zaman altını çizmek gerekir, bütün alanlarda olduğu gibi bu alanda da iyi ve kötü arasındaki seçimi doğru yapmak; işi ustalıkla yürütenin hakkını vermek önemli.
Edgar Allan Poe’dan Stephan King’e; çalkantılı bir yazarlık sürecinden geçen ünlü yazar Mark Twain’e kadar her bir yazar eserinin yayımlanması için kendi çabalarıyla varlık gösterdiler. Bu durum ne onların eserlerinin başarısını sorgulatan ne de kalıcılıklarını tartışmaya iten bir çözüm oldu. Sonuç ortada… Bütün yazarların yaşadıkları süreçte yayınevlerinin kapısından döndükleri, ağır sözlerle reddedildikleri biliniyor. Büyülü gerçekçiliğin ustası Gabriel Garcia Marquez’in dünyanın en değerli eserlerinden kabul edilen eseri “Yüzyıllık Yalnızlık”ı yayınevlerinden aldığı, ağır eleştiriler içeren red yanıtları üzerine her şeyini satma pahasına, eşinin de editörlük desteği ile yayımlattığını bilmeyen yoktur.
Bir eseri iyi ya da kötü yapanın, hangi yayınevi ya da yöntem tarafından okura ulaşması olmadığını artık kabul edebiliyoruz. Elbette bazı yayınevleri çok nitelikli eserleri kötü bir editörlük, gelişigüzel kapak tasarımı ile gözden kaybolmaya mahkûm edebiliyor. Ya da köklü bir yayınevinin büyük reklamlarla piyasaya sundukları ve içeriği sadece sayfa ziyanlığı olan eserler de mevcut. Bir eserin iyi veya kötü olup olmaması tamamen yazarın yarattığına, yayınevinin bu konuya kattıklarına göre şekilleniyor. Bu anlamda elinden geleni ardına koymayan kişisel yayınevlerinin geleceğe iz bırakacak çok değerli eserleri çekmeceden çıkarıp okurla buluşturduğunu da kabul etmenin zamanı geldi.
Yorum yap
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.